28 Mayıs 2015 Perşembe

Bölüm 2 : Şanlıurfa-Gaziantep-Halfeti Gezimiz



             Merhabalar...   Geçen yazımda gezimizin ilk bölümünü burada anlatmıştım. Aslında her ayrıntıyı yazmaya kalksam sayfalar yetmez ama kısalta kısalta ancak  bölüme indirebildim.

Gezimizin 3. gününden sabah erkenden kalkıp yollara düştük. İlk durağımız yolumuzun üzerinde bulunan Atatürk Barajı oldu. Atatürk barajının seyir terasında küçük bir çay bahçesi var hem manzarayı izleyip, o harika manzarayı fotoğraflayıp hem de çayımızı yudumladık



 
 
 
 

 

 
Yolumuz bir sonraki durağımız Şanlıurfa'ya uzandı, Peygamberler Şehri... Şanlıurfa'ya girer girmez o tarih, insanların giyim tarzları , çarşı ,pazar ve tabi ki şehirde ki nefis kebap kokusu görülmeye değerdi. Bence ölmeden görülmesi gereken yerler listesinin başlarında olması gereken bir yer. İlk durağımız tabi ki balıklı göl oldu. Arabayı park etmek için çok yer aramadık şansımıza kapının hemen yanında boşalan yere park edip koyulduk yola. O duvarlar o yollar bile tarih kokuyordu. Balıklı gölü ilk görüşümde buranın neden böyle kalabalık neden bu kadar anlatıldığını anladım. O balıklar ve balıklı gölün hikayesi insanın içini kıpırdatmaya yetiyor gerçekten.
Bilmeyenler için hikayesi kısaca şöyle :

İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır.
Bu sırada Allah tarafından ateşe “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri verilir.
Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer.
İbrahim’in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut’un kızı Zeliha da İbrahim’e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur.
Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.
Balıklı Göl'ün etrafı da kendisi gibi oldukça etkileyici. Açıkçası doğunun bu kadar yeşil olmasını beklemiyordum. Bir de unutmadan söylemeliyim ki her yerde gördüğüm Türk bayrakları beni çok mutlu etti çünkü haberlerden ve internetten takip ederken başka taraflara çekip bizim algımızı değiştiriyorlar böylece bunların asılsızlığını da görmüş olduk. Şanlıurfa da balıklıgöl etrafında gezerken en çok rehberlikte çok başarılı olan çocuklardı. Yanımıza gelip " sizi gezdirelim mi? İster Türkçe, İster İngilizce" diye soruyorlar. Öyle tatlılar ki anlatamam. Bir de rehberlik istemeyince hemen abi o zaman size bir şarkı söyleyeyim diyorlar ki orada bittim ben zaten :)
 


 
 


 







 





 
 
 
 
Tabi arada alışveriş yapmayı ve kebap yemeyi ihmal etmedik. Salçalarımızı,biberlerimizi,bakırlarımızı ve mükemmel ki daha sonra daha yakından bahsedeceğim kervansaray kahvesini aldık. Her girdiğimiz dükkanda gösterilen hürmet, sevgi  ve saygıdan dolayı buralara taşınasım gelmedi değil. Ama açıkça söylemeliyim ki batı da yaşayanların gelip doğudan biraz insanlık öğrenmeleri gerekiyor. Şanlıurfada çarşı pazar gezdikten sonra Hz. Eyyüp türbesini ziyaret ettik ve bu yorucu günün ardından arabamıza binip Adıyaman'a doğdu harekete geçtik.
 
 
 
Ertesi gün yine erkenden kalkıp uzun rotamıza doğru yola çıktık. Uzun diyorum ki o kadar uzun olabileceğini tahmin etmemiştik. İlk durağımız Karagül dizisiyle ünlenen halfeti oldu. Halfeti çok küçük ama sevimli bir tatil kasabası gibi sanki bodrumun küçük bir kasabası gibiydi. Orada bulunan küçük gezi tekneleri bulunuyor isterseniz turla isterseniz tek başınıza kiralayabiliyorsunuz. Biz zamanımız çok olmadığından tur gemisinin dolmasını bekleyemeden küçük bir tekne kiraladık. Öyle büyülü öyle tuhaf bir şey ki batık bir şehrin üzerinden geçmek yıllar önce o evlerde yaşayan insanların olması çok enteresan bir şeydi. TEknenin sahibi arkadaş tur rehberliği yaptı bize sağolsun her yeri en ince ayrıntısına kadar anlattı. Hatta kendi yaşamış olduğu köyü bile gösterdi. öyle güzel ki o batan minare bir yerde evlerin çatıları bile görünüyordu gerçekten görülmesi gereken büyülü bir yer.
 
 
 




 


 



 

 
1 saatlik tekne turunun ardından tekrar düştük yollara. Uzun süren bir yolculukla Gaziantep'e ulaştık. Tabi ki ilk durağımız Meşhur Halil usta oldu. Bizi Katalı  Mıçı bey gönderdiği için çok ilgilendiler. Ara sokakta olmasına rağmen çok kalabalıktı ve duvarlarda ünlülerle çekilmiş fotoğraflar doluydu. Oraya vardığımızda bir gezi programı çekim yapıyordu. Oralarda yediğimiz kebaplar gerçekten harikaydı buralarda daha da kebap yenmez herhalde :) Kebapçıdaki her çeşidi itinayla tattık tek tadamadığımız lahmacun oldu çünkü lahmacunu saat 15.00 a kadar yapıyorlarmış eğer yemek isterseniz mutlaka aklınızda bulunsun.
 
 
Bir güzel mide bayramımızı yaptıktan sonra da Halil ustayla fotoğraf çekilmeyi de ihmal etmedik.

Kebap bayramından sonra Gaziantep merkeze geldik. Şanssızlığımız zaman oldu ne yazık ki Gaziantepte çok gezebilme fırsatımız olmadı oraya gittiğimizde saat çok geç olmuştu bu yüzden bir çok yeri göremeden sadece belli başlı yerleri gezebildik. Böylece bir daha ki sefere bir Gaziantep gezisi şart oldu :) . Gaziantep te baklava yemeden dönmek olmazdı tabi ki gelmeden önce en iyi tatlıyı nerede yeriz diye bayağı araştırmıştım böylece İmam Çağdaşta baklavalarımızı yedik. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse baklava konusunda biraz hayal kırıklığına uğradım daha inanılmaz bir tat bekliyordum ama kebaplarda aldığım o efsane tatları baklava da bulamadım. Ama o katmer yok mu o katmeeeer.... O yeme de yanında yat cinsinden harika birşeydi. Hayatımda ilk kez yedim ama keşke daha önce yeseymişim dediğim birşeydi. Kesinlikle baklava yerine şiddetle tavsiye ediyorum. Gaziantepte çok zamanımız olmadığından çok fotoğraf çekemedim ne yazık ki.
 


 


 
Bakırcılar çarşısı çok güzeldi. O sesler ve sanat insanı büyülemeye yetiyor gerçekten. Bu gezi sayesinde anladım ki ben bakıra bayılıyormuşum.

 


Kuzum yorgunluktan uyudu kaldı en sonunda elindekini de bir tezgahtan kaptı çığlık kıyamet bırakmadı bir türlü bizde aldık mecbur :)

 
Adıyaman'a dönünce Abdülkadir amcamızla harika bir yemek daha yedik sağolsun bizi hiç yalnız bırakmadı.
 
 
 
Adıyaman'a yolunuz düşerse merkezde bulunan camiyi büyük amcamız yaptırmış onun ruhuna da bir dua okumayı unutmayın lütfen.



Bu güzel insanlar, güzel yemekler,gerçek insanlık ve bizim unutmaya yüz tutan misafirperverlik anlayışıyla bezenmiş mükemmel coğrafyayı görüp gezebildiğim için çok şanslıyım. Umarım yolum tekrar oralara düşer de güzel Türkiyemin her karışını görme fırsatım olur...
 
 

 
 
Bu arada THY nın bu şirin piknik sepetine bayıldım.
 
NOT: Geldikten sonra 2 hafta et yemedim ve hala et yiyesim yok :) ben karışık beslenme insanıyım galiba et ve sebze bir arada :)

 




 
 
 
 
 



2 yorum: