29 Mart 2015 Pazar

Molfix ile Mutlu büyüyen bebekler adım adım mutlu yarınlara koşuyor!

Molfix’in dikkat çeken reklam filmlerine bir yenisi daha eklendi.Molfix’in yeni reklam kampanyasında, bebeklerin mutlu ve keyifli olduğu anlar ile, anneleriyle ve ailece yaşanan eşsiz anları seyrediyoruz.

Bebeklerin mutlu olması ve mutlu büyümesi sağlıklı gelişimin en önemli sırrı. Mutlu bebeklik dönemi geçiren bebekler, ileride de mutlu ve başarılı bireyler olmanın ilk adımını atmış olacaklar. “Mutlu Bebekler Mutlu Yarınlar!” mottosuyla anne ve bebeklerin her zaman, her anlamda yanında olan Molfix bebeklerin sağlıklı gelişimleri ve gelecekte mutlu bireyler olmaları için bebeklerin altını kuru tutar, özgürce hareket etmelerini sağlar ve ciltlerini korur.

Bebeklerin en keyifli olduğu anlarda, aileleriyle geçirdikleri keyifli paylaşımlarda gördüğümüz reklam filminde de “ mutlu anlar yaşayan bebeklerin, mutlu yarınları olur” mesajı veriliyor. 

Reklam filmini izleyebilir ve https://www.facebook.com/molfix adresini ziyaret edebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

26 Mart 2015 Perşembe

Yeşil,Termal,Huzur...

Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık,
 Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin; 
Düşmüşüz yavaşça bir sâkin derenin
 İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

Balıklar gibiymiş, sessiz ve karanlık, 
Yüzermiş saçların, yüzermiş nefesin; 
Susarmışız öyle, bir sâkin derenin
 İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.  

Can YÜCEL

Ne güzel yazmış Can Yücel bir o kadar da güzel söylemiş Yeni Türkü. Fotoğraflara bakarken içimden derinden bu şarkıyı mırıldanırken buldum kendimi. Yeşilliklerin arasında huzur buldum tekrar. Geçen hafta hava kardeşim arkadaşlarıyla Yalova'ya geldi. Hava da güzel olunca bahar gelince gitmeyi en çok sevdiğim yere ,Termal ilçesine gittik. Zaten daha yoldayken ağaçlar insanı büyülemeye yetiyor. Sanki bir ağaç tüneli gibi sarıyor etrafımızı. Bir ağaç ve yeşil sevdalısı olarak en huzur bulduğum yollardan biridir Termal yolu. Ardından kaplıcalarıyla,doğası ve bol oksijeniyle Termalde gezintiye başladık. Eylül'ü öyle oksijen çarptı ki ortalama 2 saatlik gezimiz boyunca mışıl mışıl uyudu.
      Kış ve bahar turizmi için ideal bir tercih gerçekten. Eğer biraz huzur,kaplıca,yeşililik ve bol oksijen istiyorsanız bir haftasonu kaçıp gelmelisiniz ama unutmamanız gereken birşey var o da 1 hafta önce otelde yer ayıtmak çünkü çok tercih edilen bir yer. Hele ki dışarda kar yağarken açık kaplıca havuzunun içinde doğayı seyretmek muhteşem bir duygu. Küçük gezimizden bir kaç fotoğrafı sizinle paylaşmak istedim. Belki görüp haftasonu soluğu burada alırsınız. Neden olmasın?





Termalde çeşitli hastalıklara iyi geldiği bilinen şifalı sular da var.



Ağaçların çoğu secereli ve üstlerinde nerelerden geldikleri ve kaç yaşında oldukları yazıyor. 




 Gezerken köyden getirdikleri ürünleri satan tatlı amcaları da görebilirsiniz bizim payımıza bu harika çilekler düştü.



Atatürk Köşkü


Erkek kardeşim ve kız arkadaşı Eylül'le oldukça iyi anlaşıyorlar.







25 Mart 2015 Çarşamba

Eylül'ün Bir Fidanı Oldu

       Tohumlar fidana

Fidanlar ağaca
Ağaçlar ormana
Dönmeli yurdumda

Yuvadır kuşlara
Örtüdür toprağa
Can verir doğaya
Ormanlar yurdumda

Birtek dal kırmadan
Ormansız kalmadan
Her insan bir fidan
Dikmeli yurdumda

Küçükken bu şarkıya büyüdük çoğumuz. Son ses bağirarak tüm gücümüzle göğsümüzü gere gere söylerdik. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan ağaç koruma mücadelerimiz de bazılarımızın gerçekten bu şarkıyı beyinlerine kazıdığını gösteriyor. Ne mutlu...
    Dün sabah uyandıp günlük rutinlerimizi sürdürürken kapı çaldı açtığımda elinde çam fidanıyla merdivenlerde bir bayan belirdi. İlk başta pek bir anlam veremedim daha sonra belediyeden geldiğini ve belediye başkanımızın kızımız adına dikmemiz için bir fidan gönderdiğini söyledi. Bir doğa sever olarak çok duygulandım ve bir yandan da gurur duydum. Bende kızımın doğum gününde bir ağaç fidanı dikmeyi düşünüyordum böylece kızımın şimdiden 2 ağacı olacak :). Bu şahane düşünce için başkanımıza sonsuz teşekkür ediyorum ve umarım her belediye bu harekete katılır. Kimse yapmasa da siz kendiniz,çocuğunuz,aşkınız,evliliğiniz ya da kediniz,köpeğiniz için bir fidan dikin.
  Ülkemizin yemyeşil ve mis kokularla kaplanması dileğiyle.
        Ağaç hayattır...




23 Mart 2015 Pazartesi

Elmalı Turta

   


Mutlu haftalar... Yine haftasonu göz açıp kapayıncaya kadar bitti. Yeni bir hafta ve yeni umutlar başladı. Bende yeni haftada sizlere lezzetli elmalı turtamı anlatmaya çalışacağım. Tadını, kıvamını ve verdiği mutluluğu denemeniz lazım. Bizimkiler çok beğendi ve bir gecede bütün tepsiyi silip süpürdük.

Malzemeler:

3 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
1 yumurta
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 çorba kaşığı yoğurt
150 gr tereyağı

İÇ HARCI İÇİN:
6 elma
1 çay bardağı toz şeker
1 tatlı kaşığı tarçın




Elmaları soyup rendeliyoruz.


Üstüne şeker ve tarçın ilave edip yumuşayıncaya kadar ocakta pişiriyoruz. (Ben esmer şeker kullandım) 



Daha sonra bütün malzemeleri yoğurup tart hamurunu yapıyoruz.


Tezgahı unlayıp tart hamurunun yarısından fazlasını (geri kalanı üst süslemesi için kullanacağız) önceden yağlanmış tart tepsisine göre açıyoruz. 


Hamuru üstüne serip kalıbın şeklini veriyoruz. Hamur kaplı tepsiye iç harcı seriyoruz. 



Kenarladan artan ve ayırdığımız bir miktar hamuru açıp şeritler kesip turtanın üstünü şekillendiriyoruz.


Arta kalan hamur ve iç karcı limon kalıbında şekillendirip içini doldurdum.




Fırından çıkınca biraz ılınınca üstüne pudra şekerini süzgeçten geçirdim. Hem lezzetli hem de hafif bir tatlı oldu. Denemelisiniz benden söylemesi...



Mutlu ve huzurlu haftalar...

21 Mart 2015 Cumartesi

+1 Kromozom Fazlaysa Ne Olmuş?



Bugün down sendromlular farkındalık günü. Eskiden neden olduğunu hiç bir zaman anlamadıgım şekilde engelliyse hele ki down sendromlu gibi farklı bir yüz tipine sahipse korkulacak birşeymiş gibi yanına bile yaklaşılmaz uzaktan hastalıklı gibi bakılırdı. Şükürler olsun ki artık algılar değişmeye başladı. Benim babam engellilerle çalıştığı için down sendromlu kardeşlerimin,arkadaşlarımın ne kadar zeki ne kadar harika aslında ne kadar normal olduğunu çok iyi biliyorum. Onlarda bizden biri ve sadece biraz bizden farklılar inanıyorum ki bizim yetiştireceğimiz yeni nesil daha bilinçli daha insancıl olup bu kardeşlerimizi daha çok hayata katmaya yardımcı olacaklar. Aslında sadece çok çok çok sevgiye ihtiyaçları var,işte bu kadar kolay. Peki down sendromu nasıl olur ve özellikleri nelerdir?

(Fotoğraflar babamın bugüne özel organize ettiği organizasyona ait.)




Down sendromu nedir?


 DS, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisidir. En basit anlatımı ile sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken DS'lu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozom olması nedeniyle 47 olmaktadır. Down Sendromu tedavi edilebilen bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir. Down sendromuna sebep olduğu bilinen tek etmen hamilelik yaşıdır, 35 yaşüstü hamileliklerde risk artar. Ancak genel olarak genç kadınlar daha fazla bebek sahibi olduğundan Down sendromlu çocukların %75-80’i genç annelerin bebekleridir. Ülke, milliyet, sosyo-ekonomik statü farkı yoktur. Ortalama her 800 doğumda bir görülür. Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşamaktadır. Türkiye’de tam bir veri yok ama yaklaşık 100.000 DS’lu kişi olduğu tahmin ediliyor.
Hafif veya orta seviye zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur.

47 kromozom nasıl olur?


İnsan vücudunu oluşturan kromozomların 23 tanesi anneden , 23 tanesi ise babadan gelmektedir. DS'unda 21. kromozom 2 değil 3 adet olmaktadır (bu sebepten dolayı DS'u Trisomy 21 diye de bilinmektedir).Bunun sonucu olarak toplam kromozom sayısı 46 değil 47 olmaktadır.

Tipleri varmıdır?

3 tip DS vardır.

1-Trisomy 21: DS nüfusunun %90-%95'ini oluşturan standart tiptir. Bu tipte fazladan bir adet 21.kromozom yumurta veya sperm hücresinden gelmekte veya döllenmenin daha ilk aşamalarındaki bir noktada yanlış bölünme nedeniyle (yani kromozomlar bölünürken birbirine yapışık kalması ve bu yapışıklığın bir taraftan 2 diğer taraftan da 1 kromozom gelmesine yol açması nedeniyle) yeni hücreler 3'er adet kromozom ile toplam 47 kromozom olarak oluşurlar.

2- Translokasyon: DS nüfusunun %3-%5'ini oluşturan tiptir. Bu tipte 21.kromozomun bir parçası koparak başka bir kromozoma (örn. 14.kromozom gibi) yapışmaktadır. Birey adet olarak 46 kromozoma sahiptir ama genetik bilgi olarak 47 kromozom bilgisi vardır. Burada da 21.kromozom 3 adet olduğundan birey standart tipteki aynı özellikleri gösterir. DS'nun diğer tipleri kalıtımsal değildir. Yalnız translokasyon tipte ebeveynlerden bir tanesinin taşıyıcı olması durumunda DS'u kalıtımsal olmaktadır. Bu oran %33'dür. Eğer taşıyıcı anne ise translokasyon DS'lu çocuk doğurma olasılığı %20, taşıyıcı baba ise %5-%2 arasındadır.

Translokasyon tipte ileriki doğumlardaki risklerin bilinmesi açısından genetik danışmanlık daha önemli olmaktadır.

3- Mozaik: DS nüfusunun %2-%5'ini oluşturan tiptir: Bu tipte bazı hücreler 46 kromozom taşırken bazıları 47 kromozom taşımaktadır. Yanlış bölünme döllenmenin ileri aşamalarında gerçekleştiğinde bir hat 46 kromozom diğer hat ise 47 kromozom olarak devam eder ve mozaik bir yapı oluşturur.

Özellikleri nelerdir?




DS'lularda görülen bazı fiziksel özellikler çekik küçük gözler, basık burun, kısa parmaklar, kıvrık serçe parmak, kalın ense, avuç içindeki tek çizgi, ayak baş parmağının diğer parmaklardan daha açık olmasıdır.Bu özelliklerin hepsi veya birkaçı görülebilir.

DS bebekler istisnalar olmakla beraber yaşıtlarından daha yavaş büyürler. Zihinsel gelişimleri geriden gelmektedir. Bu gerilik yaş büyüdükçe daha belirgin olarak gözükmekte, ama uygun eğitim programları ile DS çocuklar da pek çok başarıya imza atmakta ve toplum hayatı içinde anlamlı hayatlar kurabilmektedirler. Burada düzenli ve disiplinli bir eğitim programı ve bol tekrar en önemli faktördür.

DS bireyler genel olarak yaşıtlarından daha kısa boylu olurlar ve metabolizmalarının yavaş çalışması nedeni ile doğru beslenme alışkanlığı edinmezlerse ileri yaşlarda kilo problemi yaşayabilirler.

Farklı derecelerde olmak üzere kas gevşekliği (Hipotoni) nedeni ile fizyoterapi desteğine ihtiyaç duyarlar. Bebeğiniz doğardoğmaz biz fizyoterapist ile görüşerek bilgi almanız ve ileriye dönük bir destek programı hazırlamız çok önemlidir. Hipotoni'nin az veya fazla olmasına göre bazı bebekler uzun süre başlarını bile tutmakta zorlanabilirler ama fizyoterapi desteği ile gelişim basamaklarını kendi hızlarında tamamlar.

Büyüyünce ne yapabilirler?

Eskiden okuyamaz bile denilen bu bireyler artık lise ,hatta üniversite bitirebilmekte, ikinci bir dil öğrenebilmekte, çalışabilmekte, bağımsız veya yarı bağımsız hayatlar sürebilmektedirler. Bu yüzden hayallerimize sınır koymamalıyız ama hayallerimiz sınırsız da olsa çocuğumuzu doğru değerlendirerek ayakları yere basan , gerçekçi gelecek planlar yapmanın onun mutluluğunun anahtarı olduğunu da unutmamalıyız.

Herzaman mutlular mı?

Zihinsel engelli olmak duygusal engelli olmak demek değildir. DS'lu bebekler herşeyden önce bebeklerdir. Beslenme, temizlenme, sevilme ihtiyacı duyan, acıkınca, sıkılınca ağlayan, kızan, küsen, gülen, geceleri sizi uyutmayan bebekler. DS'lu gençler de cinsel kimlikleri bulunan, ergenlik bunalımı yaşayan, aşık olan, kalbi kırılan, kardeşi ile kavga eden, kapıları vurup bangır bangır müzik dinleyen, gülen, dans eden gençlerdir. Bizler gibi onlar da tüm duyguları yaşarlar.

KAYNAK:  http://www.downturkiye.com



18 Mart 2015 Çarşamba

Çanakkale Savaşı Nasıl Kazanıldı?



OKUYALIM HATIRLAYALIM VE TEKRAR DÜŞÜNELİM.... BU VATAN KOLAY KAZANILMADI VE KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL BU VATAN HEPİMİZİN. NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE...
İYİ Kİ TÜRK EVLADIYIM,İYİ Kİ...


1914-1918 tarihleri arasında devam eden Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve Avusturya; İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’ya karşı savaştı. Osmanlı Devleti de Almanya ve Avusturya’nın yanında katıldı. Bu durum itilaf devletlerinin hoşuna gitmedi. İngiltere, Fransa, İtalya (itilaf devletleri) birlikte savaştıkları Rusya’ya yardım etmek istiyorlardı. Diğer bir amaçları da dünyanın en önemli suyolu olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarını elde etmekti. 

Çanakkale Deniz Muharebeleri – Savaşı

Bu nedenle büyük bir donanma ile Çanakkale önüne geldiler. 18 Mart 1915’de Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’ u ele geçirmek amacıyla büyük savaş gemileri ile saldırıya geçtiler. Fakat ummadıkları büyük bir direnişle karşılaştılar. Türk topçularının yoğun ateşleri sonucu boğazı geçemeyeceklerini anladılar. Bu saldırıdan bir gün önce Nusret Mayın Gemisi Çanakkale Boğazı sularına mayın döşemişti. İtilaf devletlerinin gemileri mayınları fark edemediler. Mayınlara çarpan birçok savaş gemisi battı. Düşman donanması ağır bir yenilgiye uğramıştı. Bu nedenle düşman gemileri geri çekilmek zorunda kaldılar. 

Çanakkale Kara Muharebeleri – Savaşı

Çanakkale Boğazını denizden geçemeyeceğini anlayan düşman kuvvetleri, çok kalabalık bir orduyla karaya çıkarma yaptı. Karadan Türk kuvvetlerine saldırdılar. Karada düşman kuvvetlerine karşı, komutasını Yarbay Mustafa Kemal’ in yönettiği birlikler savaşıyordu. Savaş çok kanlı geçiriyordu. Her iki taraftan on binlerce asker ölüyordu. Mustafa Kemal’in kumandasındaki bir avuç Mehmetçik, dünyada eşine rastlanmayacak büyük bir savunma ve kahramanlık örneği gösteriyordu. Düşman kuvvetleri bu gücün karşısında da durmayacaklarını anladılar. Yenilgiyi kabul edip 9 Ocak 1916 yılında yurdumuzu terk ettiler. 

Çanakkale Savaşı’nın Sonucu

Birinci Dünya Savaşı içinde yer alan Çanakkale Savaşı, Türk ordusunun büyük zaferi ve galibiyetiyle noktalandı. Mustafa Kemal komutasındaki birlikler, dünyaya “Çanakkale geçilmez” gerçeğini kabul ettirdiler. Çok kanlı geçen bu savaşta 252 bin düşman askeri ölmüştür. Türk ordusu ise 253 bin asker şehit vererek vatanını korumuştur. Bu büyük zaferle tüm dünya, hem Türk ordusunun gücünü hem de Mustafa Kemal gibi büyük bir askeri dehayı tanıdı. Çanakkale Zaferi, her yıl 18 Mart gününde kutlanır. Zafer gününde, Çanakkale şehitleri sevgi, saygı ve minnetle anılır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ise büyük bir asker ve devlet adamı olduğu vurgulanır.


17 Mart 2015 Salı

Eylül'ün Üzümlü Cevizli Tam Buğday Kek'i



Merhabalar...Eşimle  akşam televizyon karşısında otururken atıştırmayı çok severiz. Ne yazık ki iyi bir huy değil çünkü atıştırmalarımız minik misafirler olarak vücudumuzda yaşamlarına devam ediyorlar. Eylül de yediklerimizden kendine pay istemeye bayılıyor. Ne zaman bir şey yesek hemen göz hapsine giriyoruz,herşeyi tatmak,denemek istiyor. Gelgelelim bizim yediklerimiz onun yaşına pek uygun şeyle olmuyor. Hele ki çikolatalı bir şeyse tam bir kız olarak çikolata isteme krizine giriyor. Bende çözüm olarak ona atıştırmalar hazırlamaya çalışıyorum. Bugün de kızıma yapabileceğim en sağlıklı keki yapmaya uğraştım. Yarı malzemeyle küçük bir porsiyon olarak hazırladım. Siz isterseniz miktarı 2 katına çıkartıp normal kek boyutlarında yapabilirsiniz.

Malzemeler

● 2 yumurta 
● 1 su bardağı esmer şeker
● 1/2 su bardağı zeytin yağ
● 1/2 su bardağı süt
● 1 buçuk su bardağı tam buğday unu
● Kabartma tozu ve vanilya
● 1 avuç ceviz 
● 1 avuç kuru üzüm

Yapılışı

Yumurta ve şeker iyice çırpıldıktan sonra tüm sıvı malzeme de karışırtırılır. Sonra un elenerek eklenir. Üzerine kabartma tozu ve vanilya da ilave edilip karıştırılır.  Sonra kırılmış ceviz ve üzümler ilave edilip 15 sn kadar karıştırılır. 170 derecede içi çekene  kadar pişirilir. 

Eylül çok sevdi umarım sizde beğenmişsinizdir sevgilerimle...








Afiyet Olsun...


16 Mart 2015 Pazartesi

Mutlu Haftalar

 Pazartesi geldi hatta bitmek üzere. Buzim için koşturmacalı bir haftasonuydu. Eylül'le havalar soğuk olunca alışveriş merkezi ve ev den başka bir seçenekte kalmıyor bizim için. Bir şekilde zaman geçiyor ve dört gözle bekldiğim yaz da yaklaşıyor. Bir kaç işimi halletmek için Eylül ile anneannesini başbaşa bırakıp çarşıya indim. Dönüşte kitapçıya uğradım hem kızıma hemde kendime birşeyler aldım.
     Ilk kızıma aldığım minik kitapları anlatmak istiyorum. 9 kitaplık temel kavram seti bizim için çok erken biliyorum ama dayanamadım aldım. Atahan abimizin de bir kaç kitabi vardı onları çok seviyorsu o yüzden bunları görünce dayanamadım. Tabi bir de 3 al 2 öde kampanyası da olunca beni kimse tutamadı. Kullanıp o minik parmaklarıyla kelimeleri ve objeleri gösterdikçe daha da mutlu olacağım :)





Gelelim diğer kitaba, geçen bir blogta görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti gerçekten. İlk mandala yapmak istedim ama çizmeye cesaret edemedim ama en son duyduğum Büyükler için boyama kitabı kulağıma müzik gibi gelmişti. İlk fırsatta kitapçıya gidip bir tane aldım. Tabi birde boya kalemi aldım ve çocuklar kadar mutluyum. Bu kadar zevkli olacağını tahmin etmemiştim. Eylül uyuyunca hemen birazçık fırsatları değerlendirip denedim ve şiddetle tavsiye ediyorum. Gerçekten insanı rahatlatıyor. Kafa dağıtıp birazcık rahatlamaya ihtiyacınız varsa televizyonu kapatıp klasik bir müzikle ve boya kalemlerinizle biraz boyama yapmalısınız. En yakın zamanda bu şekilde biraz rahatlamaya çalışacağım.




Bu arada boya kalemlerimin bir özelliği var hem geri dönüşümlü hemde onlar yapılsın diye hiç bir ağaç kesilmemiş bu yüzden bu boya kalemleri beni kendilerine çekmeyi başardı.



Gelelim son kitabıma... Son olarak benim ihtiyacımı en çok karşılayacak bir kitap olan Yiyorum Büyüyorum. Gerçekten içinde hem çok besleyici hem de çok güncel tarifler var. Yapmaları çok pratik gözüküyor. Ama kitapta en sevdiğim detay resimler oldu. Hepsi el emeği o güzel resimler. Sizde çocuklarınıza yemek yapmakta çeşit arayanlardansanız bence güzel bir alternatif. 




Herkese harika haftalar dilerim mutlu,huzurlu,sağlıklı ve en önemlisi sevdiklerinizle birlikte...